23 Haziran 2014 Pazartesi

aşk


dost istersen Allah yeter ya hani,
aşk istersen de bir evlat yeter.

     Öğrendim. Bir adam/kadın için, bir evlat sahibi olmadan önce aşk, karşı cinstir. Uğruna ölünebilen, ateşlere dayanılabilen, tavizler verilen, fedakarlıklar edilen... Ama bir evlat sahibi olduktan sonra her şey değişir. Aşk kelimesi ne kadar hafif bir tanımdır ona duyulan hisleri tarif etmek için. Orada biter karşı cinsin o vasat ve fani aşkı. Uğruna canlar verilebilecek her şey aslında ne kadar bayağıdır artık. Ah o evlat yok mu, artık onun bir tırnağını bile karşılamaz o fani aşk. Önceden bir bütün için verilecek canlar artık bir gülüşe fedadır. Bir bakışa, bir kokuya, bir dişe, bir tek kelimeye. Bin canı olsa insanın, her bir zerresine feda edecektir sahip olduğu evladın. Evlat azizim evlat, aşk ararsan bir evlat yeter.


Rabbim isteyen herkese AŞK versin :)

22 Haziran 2014 Pazar

içimden geldiği gibi...

     Keşke, en büyük derdimizin çocuksu aşklarımıza karşılık bulamadığımız olduğu günlerimizde kalabilseymişiz. Dünyada başka hiçbir şeyin mühim gelmediği günler. Utanmadan ve içimizden bağıra bağıra, en duygulu sözlerle yazabildiğimiz günlerde...

     Hepimizin olmuştur o günleri. Karşılıksız aşkın peşinden koştuğumuz, geceler boyu ağladığımız, sayfalarca yazdığımız, büyümek için sabırsızlandığımız günler. Öyle ya, büyüdüğümüzde kesin kavuşurduk o amansız aşka, kavuşamasak da elimizden mutlaka bir şeyler gelirdi onunla ilgili. En nihayetinde de kesin derdimiz kalmazdı ya; büyümeliydik işte bir an önce. Şu çektiğimiz karşılıksız aşk kadar acı verecek başka ne olabilirdi hayatta değil mi ama? Ah o çocukluk, ah o toyluk, ah o delilik!

     Anneyi kaybetme, babanın amansız hastalıkla boğuşması, evlat acısı, vicdan rahatsızlığı, savaşta uzvunu kaybetmiş birinin çaresizliği, ahiret sorumluluğu, ölüm korkusu, eve ekmek getirme derdi neydi, ne bilirdik? ah çocukluk, ah başında kavak yelleri esen gençlik! Keşke hiç büyümeseydik...

21 Haziran 2014 Cumartesi

okur ama yazamaz bir yeni blogger'ın yazma mücadelesi

     Yazmaya başlamak gerek. Bir yerlerden başlamak ve sürdürmek gerek. İçimiz boşalana kadar. Gördükçe, yedikçe, içtikçe, gezdikçe, aglayıp güldükçe, konuşup dinledikçe, okuyup öğrendikçe; yani yaşadıkça dolan içimiz boşalana kadar yazmak gerek.


Okur musunuz siz de?