21 Temmuz 2014 Pazartesi

kısaca...

     ''Tövbe estağfurullah'' sözlerinin, sokak ağzı olduğunu zannedip; ''sokak ağzıyla konuşmayın'' diye çocukları uyaran sınıf öğretmenleri(!)nin olduğu bir ülkede yaşıyorsak, eğitimli insanların cehaletlerini çok da yadırgamamak gerek.



     Mektep cehaleti alır, eşeklik baki kalır. Teşbihte hata olmaz vesselam...

hayatın gerçeklerine ara verme ihtiyacı duyunca...

Son zamanlarda Gazze'ye yapılan hava ve kara harekatı ile sinirlerimiz iyice gerildi, sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar nedeniyle de psikolojiler bozuldu. Bu bir savaş değil, katliam. Orantısız güç kullanımı. Dünyanın sessiz kaldığı bir facia. yani halkların çıkıp ses getirmeye çalışması sessizliği bozmuyor. Sessizliği bozacak olan asıl şey devletlerin ses getirecek eylemler yapması. Ama nasıl bir dünya düzenine kapılmışsak, devlet bazında ''kınıyoruz'' demekten öteye gitmiyor eylemler... 

Bu konu nedeniyle ben de çok üzüldüm. Aklım almıyor bazı şeyleri. İnsanlar resmen hunharca öldürülüyorlar. Sahilde masumca top oynayan çocukları vurmakla mı savunma bahanesi yapıyorsun be İsrail?
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu misali. Harp meydanı kavramı yok, Göğüs göğüse mertçe dövüşmek yok. Hoş, bunlara da gerek yok ama velev ki illa savaşmak gerekiyorsa, savunma ihtiyacın varsa, tüfek icat olmamalıydı, bu işler mertçe olmalıydı.

ki Filistin olayı bu da değil.

İnstagram benim en çok takip ettiğim uygulama. Orada takip ettiğim arkadaşlarımın bu konuda duyarlılıkları çok büyük Allah razı olsun ama parçalanmış bebek/çocuk resimleri nedeniyle çok fazla bakmadım yayınlara. Bir süre izledim ama dayanamadım daha fazla. son bir kaç gündür pek girmiyorum hesabıma. depresyon hali yaratmaya başladı. ara verdim biraz. bu arada da hem aklımı hem kalbimi dinlendirme ihtiyacı duyduğum için yeni bir işe başlamak istedim. 


    

 Yine bir yeni etamin yaptım. Tuva yayıncılığın etamin kitapçıklarından yararlanarak yaptım. Aslında başına oturunca gayet güzel yapılıyor da  ben çok oturamıyorum. Ramazan ayının sıcaklara denk gelmesi nedeniyle, e iftar-sahur arasının da az olması nedeniyle uyku vaktim gündüze kayıyor. iftar-sahur arası kısa, uyunmuyor. Sahur yapınca da yatana kadar saat sabahın 5'i oluyor. mecburen öğlene kadar uyunuyor. sıcak nedeniyle uyanınca da serin bir yerde sere serpe yatası geliyor insanın. Velhasıl, az az yaparak geç bitirdim. Bir hafta oldu herhalde...




Şimdi de uygun çerçeve lazım buna tabi. Ben genelde elimin/ayağımın altında ikea mağazası olduğu için oradan aldığım çerçeveleri kullanıyorum ama bunun boyutuna uygun çerçevem bugün yok. İkeaya uğrayana kadar da çerçeveye girmez, kenarda bekler bu. Daha sonra sizlerle çerçeveli halini de paylaşırım.

İnstagram'da @etamincim adı altında bir hesap açtım. henüz çoook yeni. Yaptıklarımdan talep eden olursa siparişle yapmayı düşünüyorum. Gerçi zahmetli emek isteyen minnacık işler olduğu için insan nasıl fiyatlandıracağını bilemiyor ama bir şeyler düşüneceğiz artık eğer sipariş veren olursa.

15 Temmuz 2014 Salı

Gidenin arkasından

Funda gitti bir kaç gün önce.
Ve ben özledim şimdiden.
Yalnız kaldım.
Ortada kaldım ya hu! :)

Normalde bir hafta on gün boyu görüşmediğimiz zamanlar da olmuştu daha önce ama o zamanlar pek özlemezdim. Neredeyse 5 adım ötedeki karşı dairemde ve bir zil uzaklığındaydı ya, özlenecek bir durum yoktu.
Şimdi özledim.

Ne büyük bir nimetmiş ''bi ' kahveye geliyorum kapıyı aç'' diyebileceğin birinin olması.
Geçen gün yemek yaparken de farkettim ne büyük bir nimetmiş ''şehriyen var mı?''
''15465478932218454523413463 numaralı ipin var mı?'' diyebileceğin birinin olması.
Patates soğan şehriye deyince çıkarçı ya da bunlar üstüne kurulu bir dostlukmuş gibi gelebilir.
Ama hayıııııııııırrrrrrrrrrrr! :)
Buradaki mesele patates şehriye soğan ya da her lazım olduğunda birini bulabilmek olayı değil.
Buradaki mesele, bu yönde olabileceğin kadar çok yüzsüz olabildiğin biri olması. O derece bir dostluk olması.
Yüzsüzlük, paylaşım, nazının geçmesi, arada ayıp kalmaması vs...
Şöyle ki, kayınvalidem 1 yıldır üst katımda olmasına rağmen ben yinede hep Funda'ya gittim :)

neyse işte, böyle bir güzellikten oldum ya ben la! (ankara ağzı)

Dün kahveye gidesim geldi Funda'ya. Dediğim gibi şehriye de bitti geçen gün. Bu akşam da  yalnızım mesela, olaydı da biraz dedikodu yapaydık iyi olurdu. 

Ben bi' arayayım onu bakalım ne yapmış? :)

Alooooooooooooooooooo!

sonuç: gülerek açılıp ağlayarak kapanan telefon

5 Temmuz 2014 Cumartesi

ELFony

     Cuma gecesi yazılıp cumartesi gecesi yayınlanabilen post...

     Bu akşam kek yaptım. Her cuma akşamı, vermeye çalıştığım fazlalıklarıma rağmen kek yapmak hoşuma gidiyor. Eskiden hiç sevmezdim keki. Hep mecbur kalınca birileri için yapardım. Şimdi seviyorum. Kakaolu, meyveli, sade, cevizli, kuru yemişli vs... Yakın bir zamanda da pekmezli deneyeceğim. Bir arkadaşımda yemiştim de çok beğenmiştim. Bu akşam yabanmersinli yaptım. Henüz fırında ama yeni fırınımın azizliğine uğruyor olabilirim şu an çünkü ilk defa deniyorum keki bu fırında ve hala kabarmadı. Benden yana bir eksiklik yok çünkü ben kabartma tozunu ekledim. Nasip kısmet diyelim, kek muhabbetini kapatalım.

     Aslında hepsi bahane. Her cuma kek olayına başlayalı 9 ay olacak neredeyse. Etamin yapmaya başlayalı da çok olmadı. Çok geziyor olmak da, yeni bir yerlere gitme ya da taşınma ihtiyacı duyuyor olmak da yeni. 9 ay. Son 9 aydır kendimi böyle işten işe atıyorum. İçimdeki boşluğu, evimdeki eksikliği doldurma umudu bunlar hep. Yarım kalan hayallerimin olduğu aklıma gelmesin diye.

     Bugün Elfony'nin bloğuyla tanıştım. Acısını okudum. Ama empati kurmadım. Ne gerek var ki empatiye? Zaten benim yüreğimi yazmış Elif. Ah Elif. Bir insanın kalbini, yaşadıklarını, hissettiklerinin en derinini kim anlar? Aynı yoldan geçen anlar.

     Ne kadar güzel bir terapi anlatmak. İçini dökmek. Mesela ben kızımın güzel hallerini anlatınca çok ferahlıyorum aslında. Ama ya anlatacak kimse bulamıyorum, ya anlatacak birini bulduğumda onu sıkmaktan korkuyorum. Bazen de çok âlâsını buluyorum da zamansız buluyorum, kendimde anlatacak kelime/mecal bulamıyorum. Ne güzel yapmış da yazmış Elif. Bugün bana çok güzel bir örnek, çok iyi bir fikir, çok manalı bir rahatlama yolu oldu.. Ben aleni olarak bahsedemiyorum bazı şeylerden. Mesela yaşanılan durumu en iyi anlatan, ifade eden o keskin kelimeleri kullanamıyorum, yakıştıramıyorum. Hatırlamak bile korkunçken kendime zorla hatırlatmak istemiyorum. Galiba kaçmak daha güzel onlardan benim için. Nereye kadar kaçacaksam sanki. İki sokak kaçsam üçüncüsü çıkmaza varıyor hep. Her sokağın sonunda da tırnaksız kedi gibi sıkışıyorum köşeye. Zihnimde, alnımın tam ortasında karşılıklı savaşan iki adam var sanki. Biri kendimi telkin ve teskin etmemi sağlayan düşüncelerin silah bulmuş hali, diğeri beni sorgulamaya yönelten, içinden çıkılmaz hallere sokan düşüncelerin. Durmadan savaşıyorlar.

     Sadece güzel şeyleri ve çıkardığım dersleri hatırlamak kâfi. Polemiğe ya da beni hiç anlayamayacak insanların saçma sapan yorumlarına da tahammülüm yok. Elif güçlü, üstesinden gelmiş hepsinin, bu konuda daha çok sabır diliyorum ona. Haddini bilmeyenlere de merhamet diliyorum. En azından yazılarımda kaynağı acım olan ama sonu bana ders olan şeyleri içimde tutmaz yazarım bende. Belki de çok sıkılır, başlarım kimin ne dediğine der, dökerim içimi. Dileyen okur, dilemeyen es geçer.

     Ha bu arada keki merak eden olursa, sonradan kabardı mübarek :)

4 Temmuz 2014 Cuma

Etamin

     Bir can sıkıntısıyla etamin işlemeye karar verdim. Ilk etapta gidip 168 renk ip aldım. Ama ipleri alırken daha iyi olduğunu düşünüp Anchor muline iplerden aldım. Sonra farkettim ki tüm şablonlar DMC marka iplere göre. Yine de pes etmedim. Dönüşüm tablolarından kodları dönüştürüp işlemelere başladım. Tabi zamanla bu iplerin sayısını da 200'e tamamladım. Sonra 200 çile ipi bir güzel bobinlere sardım.






     Kendime bir de dergiler aldım. 


Derken üretmeye başladım. (Aslında komşum Funda'yla başlamıştık. ) 

Ilk önce elim alışsın diye basit bir kaç örnek yaptım. Gayet kötü oldular, şimdi onları görmek bile istemiyorum :)


                         

Sonra elim biraz alışınca ortaya çıkanlarda bunlar;
                    
                        

                                                      



     Sonra boyumdan büyük bir işe kalkıştım henüz toyken. O da boyle oldu;

             

     Ama bu beklediğimden daha başarılı oldu. Büyük sayılacak bir işti ve çok uzun zamanımı aldı. bundan sonra küçük işlere yöneldim.

                              

     Artık küçük işlerle devam ederim herhalde. Verdiği keyif daha güzel. Benim gibi çok sabırlı olmayan biri için böylesi daha iyi. Sonuca çabuk ulaşılıyor. 

     Yeni işlerimi yayınlamaya devam edeceğim..




                       



3 Temmuz 2014 Perşembe

iyi niyetin de fazlası israftır.

     İyi niyetin de fazlası israftır. Galiba bir özlü sözüm oldu benim de. Çok sevdim bu tanımı. Kısa ve net. Kapsamı belli. İyi niyet, fazlası, israf olması. İlginç olan, bunu çok sıradan bir anda iliklerime kadar hissetmiş olmam. Bu özet cümlenin aynen aklıma düşmüş olması... 

    O an hiçbir iyi ya da kötü niyetim yoktu. Sadece niyetim vardı. Kalbim kırıktı ama sesim çıkmamıştı. Yani kötü niyete maruz kalmıstım ama ne iyi niyetli olmaya mecalim vardı ne kötü niyet barındıracak ruhum. Sadece o anı yasamaya niyetliydim. Egolarını tatmin etmeye alışmış insan güruhu vardı bir de etrafımda. Hiçbir vasıf veremediğim, sadece anı yaşama niyetimin de kötü olmakla suçlandığı an dedim ki, iyi niyetin de fazlası israftır, e israf da haramdır Tuba, aman dikkat! 

     Egolarını tatmin edemediğinizde, hiçbir niyetiniz yokken bile sizi kötü niyetli olmakla suçlayan insanlar varsa çevrenizde, bilin ki o insanlar sizin iyi niyetinizi haketmeyenlerdir.  O insanların hakettikleri en "iyi niyetli" an, sadece niyetinizin olduğu andır. Fazlası israftır. 

    Hayatı her haliyle yaşarız. Bazen güzel şeyler bazen kötü şeyler. Her iki durumun da dolduğu bardaklarımız vardır. Dolu dolu yaşarız, dibine kadar yaşarız da bir türlü taşmaz o bardak. Sonra an gelir, başka zaman tek damla nispetinde bir olay o bardağı taşıracak son noktadır. O bardak taşınca patlar insan. O bardak taşınca tepki verir, gemileri yakar, kafasına dank eder ya da bir ders çıkarır kendine. Ben de bir ders çıkardım kendime ve dedim ki, iyi niyetin de fazlası haramdır. 

    Okuyucularıma, iyi niyetlerin israf olmadığı, yaşandıkça ve yaşatıldıkça artttığı insan ilişkileri diliyorum.

Funda


     Neredeyse 8 aydır bu apartmandaydım. Yalnızdım. Ne kapısını çalabildiğim ne de kapımı çalan bir komşum vardı..

     Bir gün asansörde bir kadınla karşılaştım. Hamile tulumu giymiş karnı burnunda bir kadın. Güzel bir kadın. İri siyah gözleri, simsiyah ve güzel saçları, beyaz teni, muazzam yüz hatları vardı. Tabi bir de dik, gururlu, soğuk duruşu.  Hiç konuşmadan bekledik, aynı katta indik, sessizce dairelerimize döndük ve bir süre hiç karşılaşmadık.

     Bir gün, doğum yaptığını öğrendim. Nereden ve nasıl öğrendiğimi şimdi anımsayamıyorum. Karşımdaki dairede bir bebek dünyaya gelmişti. Tanımasamda komşuydu, kutsal bir hal yaşamıştı ve bu tebrik edilmeli, komşuluk görevi yapılmalıydı. Emziren kadın için en güzel şey sütlaç olabilirdi kanımca. Zaten ben de başka bir sütlü tatlı yapmayı bilmiyordum. Yaptım sütlaçları, çekine çekinede olsa kapısını çaldım. Kapıyı kucağında 20 günlük oğluyla açtı bana. Sütlaçları aldı tebriğimi kabul etti ve kapıdan döndüm. Sonra yine uzun zaman görmedim.

     Bir gün işten eve geldiğimde kapım çalındı. Birisi yan komşum olduğunu bildiğim yaşlı teyze, diğeri tanımadığım bir başka teyze kapımdaydılar. Ben ne olduğunu bile anlamadan evime girdiler. Meğer tanımadığım teyze karşı komşumun kayınvalidesiymiş, gelini evde yokmuş, o da kapıda kalmış, bana gelmiş falan... Birer kahve içtiler. Biraz sohbet ettik. Onun gelini de benim gibi Bursalı'ymış. Gelinimle tanış, komşu olun gibi sözlerle beni davet etti. Gelini geldiğinde kalktı gitti. O gün bir cesaret komşuma gittim. Bana çay ikram etti, konuştuk tanıştık. Benim babamla onun anneannesi aynı köydenlermiş, biraz daha zorlarsak akraba çıkarız diye korktuk galiba ki bunun üzerine fazla gitmedik. Sadece, 1 yıldır komşuymuşuz da  neden tanışmamışız diye hayıflandık. O günden sonra komşuluğumuz başladı.





     Funda. Komşumun adı Funda. Aslında Fransızca öğretmeni ama son iki yıldır oğlunun annesi. Çok iyi bir anne. Çok iyi bir eş. Çok iyi bir arkadaş. Benim işten döndüğümde her gün kapısını çaldığım insan. Ankara'daki iki-üç dostumdan biri. Ama ennn koyusundan. Sonradan kafama dank etti onu rahatsız ediyor olma ihtimalim. O kadar içtendi ki, her gün saatlerce salonunda oturup kafasını şişirirken hiç aklıma gelmiyordu bu ihtimal. Beni onun evine en çok çeken şeylerden biri de buram buram bebek kokusuydu. Ben mi? Ben asla bebek düşünmüyordum en az 1 yıl daha. Ama akşam evime geçerken burnum onun evinde kalmak istiyordu. En sonunda onun evinin kokusu benim de evimde olmalı dedim. Onun evinin kokusuna sahip olmak için her şeyden vazgeçilebilir dedim ve böylece hiç beklemeden bebek sahibi olmaya karar verdim. Bu süreçte uzun uzun konuştuk, bana kendini anlattı, bebek sevdirdi, öğretti. Bir de öğrendim ki lohusalığının gecelerinde bile yalnızmış, anaç ruh halimin de etkisiyle aklıma geldikçe yalnız kalışına ağladım, nasıl yalnız kaldı ben buradayken diye içten içe yandım.


    Yemek yapıyorum, bir bakıyorum ki soğanım bitmiş, "Fundacım soğanın var mı?" diyorum, soğanlarım oluyor. Bir bakıyorum elinde kaseyle Funda kapıda, pirinç var mı diye soruyor.  2 yıldır eksik malzeme için neredeyse hiç markete gitme gereği duymadım. Funda var ya, her şey hallolurdu :) .


     Hamileliğimi ilk ona müjdeledim. 2 yıldır her canım sıkıldığında sadece onun kapısını çaldım. En çok onunla güldüm 2 yıldır. Dertleştim. Dedikodu yaptım. Bir sonraki yıl için hayaller kurdum. Neredeyse her kahvemi onunla içtim. Ondan öğrendim ateşin üstüne fincanı koyup kahve pişirmeyi. Ama henüz cesaret edemedim. Sonradan öğrendim ki sütlaç sevmezmiş :) Yaptığım yemeği paylaştım, bir baktım ki bir tabak yemekle kapımı çalıyor. Hamileliğimde en çok ondan yardım gördüm. Doğuma giderken onunla motive oldum. Arkamdan o el salladı. Komşuluk her güne lazım, en acı zamanımda ilk önce Funda dedim, ona sığındım. Her sevincimde her kederimde bir kaç adım ötemde açık bir kapım vardı, sonuna kadar açık bir kapı, sonuna kadar açık kollar.


     Geç de olsa eşlerimiz tanıştılar, kaynaştılar. Eşim kolay kolay herkesle samimi muhabbet kuramaz ama onlara alıştı ve çok sevdi. 12 yıldır tanıdığım adamın ilk defa birileriyle çok eğlendiğini gördüm. Birlikte hobilere başladık. Puzzle yaptık, etamin işledik. Oğlunun doğum gününü kutladık.


    Aklıma şimdi gelmeyen, rutine bindiği için anlatmadığım, burada okuyucuyu sıkmamak için yazma gereği duymadığım anılarımız, yaşanmışlıklarımız o kadar çok ki. 2 yıldır bir-fiil dostum Funda. Şimdi Bursa'ya taşınıyor. O taşındıktan sonra ben de başka bir apartmana taşınacağım aslında ve benim planım daha önce yapılmış bir plandı. Ama yakında bir apartman olacağından benimki, çok koymuyordu uzaklaşmak.  Yine canımız istediği an birbirimizi görecektik. Onun bu ani ve hızlı kararı beni bu akşam öğrendiğimde afallattı. Kendimi yalnız kalma hissiyle karşıkarşıya getirdi. Savrulduğumuz hissi yaşadım.


    Hayat. Bizim yerimize planlar yapıp şartlar koyuyor önümüze ve savuruyor. Fundanın komşuluğundan, dostluğundan, buradaki ennn açık kapımdan mahrum kalmak fikri beni şimdiden çok üzüyor. Bazen bir dostu ailendeki birinden daha çok benimsersin. Dost, seçebildiğin ailendir. Ama bu aile kolay bulunmaz, herkesten seçilmez.Funda benim seçebildiğim ailem. Kolay bulunamayan kolay seçilemeyen bir aile. Şimdi uzaklaşıyoruz...


     Tek tesellim, benim ailemin Bursa'da olması nedeniyle her gittiğimde onu görebilecek olmam, onun kayınvalidesi burda olduğu için her geldiğinde görüşebilecek olmamız. Yeterki gönüllerimiz bir olsun.


    Sonunu nasıl bağlayacağımı bilemiyorum bu yazının zira saatlerce konuşabilirim bunun üstüne. Anlatabilirim bir bir onu. Ama sonu gelmez, yine bağlanmaz konu. En iyisi belki de, birden kesmektir. Tek çaresiz ayrılık ölüm nihayetinde.  Çok şükür onu bize göstermeyene. Gittiğin yerde çok mutlu ol dostum,  "iyiki buralara gelmişim" de komşum. Bahtın açık olsun, vardığın yerler bereket versin hanene. Seni çok seviyorum.



"Bir kızım olsun istiyorum, adı Yağmur olsun. Bir de oğlum olsun, adı Toprak olsun. İkisi de kavga etsin, ortalık çamur olsun." Aziz Nesin