16 Kasım 2015 Pazartesi

Delirmiş olmalıyız. Dünya bu kadar kötü bir yerken biz hala yaşayabiliyor ve gülebiliyorsak delirmiş olmalıyız. Aklımız başımızda olsa asla dayanamaz, delirirdik. Deliyiz.

Dünya, insanın akıllı geldiği ve Zaman içinde büyürken, büyümeyle paralel doğrultuda delirdiği bir yer. Kötülükleri yaşadıkça, gördükçe, şahit oldukça akıl aşinalık kazanıyor ve zamanla yitiyor. Artık duymaz, görmez; anlamaz ve kötülüklerin ciddiyetinin idrakine varamaz hale geliyor.  Hepimiz donuyoruz, akıl tutulması yaşıyoruz. Biz büyüdükçe aklımız küçülüyor.

Aksi bir durumda, zaten delirirdik. Dünyanın bu kadar kötü olması karşısında hangi akıl sahibini terketmez? Ve aklın asıl terkettiği sahibi değil, onu taşıyan insan sadece araç. Aklın asıl terkettiği bu dünya...

Dünya çok kötü bir yer ve biz üzerinde kendinden başka hiçbir şeyin çıkarını görmeden dolaşan delileriz.

Deliyiz biz. Dünya kötü. Biz deliyiz.

22 Ekim 2015 Perşembe

Başlıksız

Eski fotoğraflarıma bakıyorum. 2013 yılı 5 ekim tarihi öncesine... Düşünüyorum, hayal etmeye-hatırlamaya çalışıyorum. Yavrusunu kaybetmiş bir anne olmadan önce nasıldı hayat diye... Neler hissediyordum, Nasıl yaşıyordum, neler yapıyordum, hiç böyle bir şeyle karşılaşmayı aklediyor muydum¿ nerden bilebilirdim ki?

Kim kondurur kendisine acıyı...?


İnsan denen varlık nankör, küstah, bencil. Hep başkalarının başına gelir kötü şeyler sanıyor.
Başkalarının başlarından gelip geçen şeyleri kendine yakıştıramıyor.
Ah kibir...
Hayır kibirli olmuş olmayı kabul etmiyorum, bendeki o değildi.
Ama evet, Tanrı'ya karşı küstahtım, belki bir nebze de nankör. Her şaşkın kul gibi...

Hala bakıyorum o fotoğraflara. Özeniyorum o günlerin gamsızlığına. O Tuba'yı kıskanıyorum. Kıymetini bilmediği için kızıyorum da. Bir bilse o pervasızlıklarının sonu gelecek, bedeli ağır olacak bir bilse...
Bir bilse bir sabah uyandığında dünyası başına yıkılacak bir bilse...
Bir bilse hiçbir şey onun elinde ve kontrolünde değil, haybeye tüm yaşam çırpınışları, haybeye kontrol manyaklığı...


Zor, ama hala içimde kızım. O başka bir boyutta, donuk bir Zamanda yaşıyor, bekliyor. Büyümüyor, yaprak kıpırdamıyor, saniyeler ilerlemiyor. Yani zihnimdeki tasavvuru böyle onun gittiği yerin. Orda sabit bekleyişte. Gün gelecek dokunabileceğim ona. Günahkar ve cehennem ehli de olsam, karşılaşmama ve bir Hasbihal etmeme izin verilecek. Ama şimdi bekliyor hiçbir üzüntü yaşamadan.
O üzülmesin, ölüm onu incitmiş olmasın yeter bana...
Bekleriz.

Böyle. Bu hisleri gün içinde belki bin kez yaşıyoum. Sürekli aynı duygular ve düşünceler yokluyor beni. Aynı cümleler, aynı kelimeler aynı sırayla tekrar ediyor zihnimde. Kimseye bir şey demiyorum. Bu akşam yazıyorum, içime sığmayanları buraya aktarıyorum ki biraz yer açılsın yenilerine.

İnsan her an, yeni bir acıya gebe...

3 Ekim 2015 Cumartesi

Ve Tanrı kadını yarattı

Allah kadını, erkek nesli tükenmesin diye yarattı!

Nereden çıktı bu şimdi? Şöyle bir cümleden sonra zihniyetlerdeki tehlike beni korkuttu; "eskiden köyde çocukları kadınlar taşırdı, şehirde erkekler taşıyor." Altında yatan duygu esef. Ve içi çok dolu bir cümle.

Ben biliyorum o köyü. Kadın çocuk doğurur, kadın çocuk taşır, kadın çocuk bakar, kadın kazan kaynatıp çamaşır yıkar, kadın bulaşık yıkar, kadın yemek pişirir, kadın koyun sayar ve sağar, kadın tezek çiğner, kadın peynir-yağ-yoğurt yapar, kadın ev temizler, kadın kocasına hizmet eder, kadın tandıra ekmek atar, kadın su taşır, kadın ayıp örter, kadın yapar, kadın eder, kadın eyler. Gece yorgun düşen kadın kocasının yanında ayağını uzatamaz. Bir de sabah leğenin içinde kocasını yıkar, üstüne de kendini yıkar.

Peki Adam ne yapar? Ben erkeğim der, küçük dağları ben yarattım edasıyla kasım kasım kasılarak gezer. Belki tarlaya gider sadece. Çok yorulur(!)

Şehirde de pek farklı değildir aslında. Annelerinin paşa oğulları işe gider gelirler. Onlar gibi çalışan eşleri de, işlerinden arta kalan vakitte doğurdukları çocuklara beylerini de ekleyerek +1 çocukla ev mesailerine devam ederler.

Ne demiştik? Allah kadını erkek nesli tükenmesin diye yarattı.

Erkek ölse ya da olmasa, bir kadın hem erkek kadar çalışır hem de evini çeker çevirir; çocuklarına hem anne hem baba olur. Ama kadın ölse ya da olmasa, erkek apışıp kalır. Aç-sefil düşer. Aksi ispatlar çok nadirdir. Tüm toplum bu sebeple bilir ki kadın ölünce Adam evlenmese olmaz, hemen evlenmelidir zira çocuklar ortada kalmıştır ama Adam ölünce kadın evlenmese evlâdır.

Tüm bunları düşününce, ben erkeğim diyen Adamın erkekliğini hanımındı karşısında görmek isterim. Hanımına saygısında, sevgisinde, şefkatinde, hürmetinde göstermeli erkekliğini. Değer bilmesinde ispatlamalı. Hanımının karşısında özgüven yetersizliğiyse asıp kesmek yerine, acizliğini kabul edebilmeli, karşısındakinin Hakkını vermeli. "Kadın dediğin" diye başlayan beylik cümleler kurup edebiyat parçalamadan önce kendi Adam olabilmeli. Hasta hanımına bir kase çorba içiremedikten sonra, kendi sağlığında her hizmeti hanımından beklemeyi adamlıktan saymamayı öğrenmeli.

Karısı mutluluğu küçük şeylerde arasın ister adam ama o küçük şeyleri yapmaktan kendisi acizdir. Şöyle Adamım böyle beyim diye kurduğu cümlelerin karşılığı sayılan meziyetlerde mutluluk arayan karısına da gözün yüksekte der. 

Uzun lafın kısası, Allah kadını, erkek nesli tükenmesin diye yarattı beyler, kabul edin. 

Söyleyeceklerim bu kadar, dağılabiliriz.

25 Haziran 2015 Perşembe

Yusuf Erdem'le 70 gün



     Kaybettiğimiz bebeğimize anne sütünün yanı sıra mama da veriyorduk. Onu kaybettikten sonra sağlık ocağı ebeleri mama verip vermediğimi sordular. Ben verdiğimi söyleyince de sanki mamayla zehirleyip öldürmüşüm gibi bir tepki gösterdiler. Başladı bizim mama düşmanlığımız...

    
     Yusuf Erdem doğdu doğalı benim sütüm az. kilo derdini bıraktım, süt yapar denilen ne varsa yemeye başladım. Zira insan bebeğinin doymadığı için huzursuz olmasına dayanamıyor. Yeterki süt olsun kafasıyla bol bulgur, bol soğan, bol süt, bol yoğurt, bol kahvaltı, bol et, bol salata, bol soğan ve bol su. Sonuç? tabi ki süt yok. Var da; az yani, karın tokluğuna yaşıyor yavru.


     Düzenli doktor kontrollerimize 3. gün itibariyle başladık. tartılmalara da. doktorumuzun demesine göre oğluşumuzun günde 40-45 gr. alma potansiyeli var. ama biz genelde ortalama 20 gr alabiliyoruz, 30 gr.'ı görürsek zil takıp oynuyoruz. Mama kullanmamakta ısrar ediyoruz.

     Diren bebeğim!


     Son günlerde günde bir sefer mama veriyorum. Sonuçtan memnunum! Malesef direncimiz kırıldı çünkü oğlumuz büyüdükçe ihtiyacı artıyor ama benim sütüm yerinde sayıyor.

     Bu arada şunu da söylemem gerek, süt oluşumunu etkileyen şey ne yemek ne içmek. sadece kafa rahatlığı. Yani kafam rahat değilse eğer sütüm yok desem yeridir. Kafam rahatken aç da kalsam olabildiği kadar oluyor.

     Mamanın şu faydasını da gördüm, mama verdiğimde oğlum uzun uyuyor ve ben uzun süre emzirmemiş oluyorum. Bu süreçte de benim sütüm birikiyor. Bir sonraki öğünde daha verimli bir emzirme yaşıyoruz.


     Uyku düzenimiz yok. Şöyle ki; Yusuf aksam 22.00 ile 02.00 civarı 4 saat uyuyor ama o saatler bana pek uymuyor. uysa da, Yusuf'u uyut, evde son işleri yap, yat derken bir saat geçiyor. Yatıyorum, Yusuf uyanmadan bir süre önce uyanıyorum farkında olmadan. Dolayısıyla uyuduğum uykudan hiçbir şey anlamıyorum. uyandıktan sonra biraz emziriyorum, altını değiştiriyorum, tekrar uyuma süreci uyu - uyan, uyu - uyan şeklinde sabaha varıyor. O uykulardan da bir verim alamamakla birlikte nur topu gibi bir baş ağrım oluyor.


     Yusuf'la her yere gidiyoruz. ilk 40  günümüzde annem yanımızdaydı ve anneme bırakıp Yusuf 'u ufak kaçamaklar yaptık eşimle. 2 saatlik kahve içmeler, alışverişler falan. annem gittikten sonra da düzenimizi bozmamaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince yemeğe, çaya, kahveye hep birlikte gidiyoruz.



     Ayaklarımda sallamıyorum şimdilik. Sadece yatağında. her gün yıkıyorum. Haftada iki gün her yerini şampuanlıyorum. Poposunu ise her gün.
     Bizde durumlar şimdilik bunlardan ibaret. Evlat sahibi olma kararı delice bir kararmış ama en güzel delilik de buymuş...
     Uyanabildiğimiz 70.günümüze çok şükür!

23 Haziran 2015 Salı

selam ile;

Yusuf Erdem dünyamıza geldi, hoş geldi!

Ben yazmayalı, hamileliğimi tamamlamaya çalıştım,  nitekim tamamladım da çok şükür. Doğum yaptım en hızlısından. Sonrasında da oğlumla birbirimizi tanıma sürecine girdik. Ama anlaşılan o ki, bu süreç hiç bitmeyecek, bir ömür sürecek Allah izin verdikçe, birbirimizi hep yeniden tanıyacağız.


Daha önce yazdığım bebekte cinsiyet takıntılarımı o kadar aşmışım ki, bebeğim kız olmalı ya da olmalıydı gibi bir şey aklıma hiç gelmedi şimdiye dek. Oğlum çok güzel. Bambaşka bir deneyim. Evladın cinsiyeti olmuyor,  sadece evlat olduğunu düşünüyor insan.


Ilk bir buçuk ay sürekli uykusunda nefesini kontrol etmekle geçti. Sürekli burnundan dürttüm yavrumun. Her hareketine şükrettim. Ve uyandığımız her sabaha binlerce şükür. ..


Ve-l hasıl,  her şey güzel.  Her şey yolunda şimdi.  Inşallah hep böyle devam eder. Artık daha sık yazarım. Bebek sahibi olmak, hayatın başka bir boyutunu öğrenmek demek. Yeniden öğrenmek.  Kendinin hatırlamadığı yaşları vardır ya insanın, onları öğrenmesi demek.


Inşallah,  yaşamaya,  öğrenmeye,  paylaşmaya devam...

Selametle...

25 Şubat 2015 Çarşamba

inşirah

     Aklıma estikçe yazıyorum, düzenim yok. içim doldukça, kafam bulandıkça...

     Dünya kötü, Özgecan ve daha niceleri her gün ölüyorlar. aslında çok daha fazla kişi mağdur ama sadece ölenler gösteriliyor bize. her mağdur olanı görsek, hepsine şahit olsak herhalde dünya hayatından iyice feragat edesimiz gelir.

     İnsanlar, vicdanlar, inançlar, felsefeler değişmedikçe dünya artık güzel bir yer diyemeyiz. Cezalar ne kadar ağırlaşsada, bir manası yok. Heleki zaten vicdanı yerine ağır cezalar olacaksa insanı kötülükten alıkoyan, dünya hala kötü demektir. Kafeste kapalı aslan hakkında aslan tehlikesiz bir hayvandır diye düşünmek gibi...

      Ağır cezalar çözüm olabilir ama bizim asıl istediğimiz bu değil.



     33. haftamızın içindeyiz oğluşumla. her şeyimizi yıkadık-ütüledik, bekliyoruz. Aşırı garantici biri olarak ben, 30. haftama girerken hazırladım hastane çantamı. Güzel olsun her şey, özenli olsun istiyorum. Korkusuz olsun, kaygısız olsun. sağlıklı bir psikolojiyle olsun. Normal ve mümkünse en doğalından bir doğum rica ediyorum Rabbimden. Sonrasında da hayırlı sağlıklı güzel ve uzun ömür...

     Oğlum olması fikrini fazlaca kanıksadım. Evladın cinsiyeti olmuyor hakikaten.

     Şimdiden yorucu bir afacan benimki :D öyleki, yürümekte zorlanıyorum son 4 haftadır. Hatta öncesinde destek ilaçlar almadığımdan ve vücudum hamileliği kaldırmadığından resmen sürünüyordum. Kaslarım kemiklerim yanıyordu. Yattıysam doğrulamıyordum, doğrulduysam kalkamıyordum. Ama çok şükür ki ilaçlara başladım geç de olsa ve şimdi daha iyiyim. çok şükür her halime, hepsi güzel zahmetler :)



     Hayatımda ilk defa kalabalık misafir ağırladım geçen haftalara. 15 kişi ve çocukları... altından kalkamam sanıyordum ama oldu, yaptım. ikramlarımı da yetiştirdim. Kendimden böyle bir performans beklemiyordum açıkçası :)

     Artık ev hanımı olabiliyorum sanırım :)



     Anne gibi yar yok, eş gibi dost yok. özlemeler hep var. Yaşadığım her gün sonunda başımı yastığa koyarken, günün sonunda çıkardığım ders bu oluyor. Uyumakta zorlanıyorum bazı geceler. Eşime hadi bana bir inşirah oku diyorum, o okurken uyuyup kalıyorum. En güzel antidepresan, en güzel uyku ilacı :)