12 Eylül 2017 Salı

Peynir de bebeğim, ağlayalım!




     Doğmaya çalışan bir lahana. Biz kelem deriz. Kelem bile koca koca yaprakların içinde; mahreminde doğmaya çalışıyor.


     Çoktandır yazmak istediğim bir konu var; Doğum fotoğrafları.


     Doğada canlılar doğurmak için mahrem yerler ararlar. Hiç sokak ortasında doğuran bir kedi gördünüz mü? Çok zorda kalmadıkça ve müdahaleye ihtiyacı olmadıkça ahır hayvanları bile kendileri doğururlar.  Yani hiçbir hayvan doğumuna başka bir canlıyı şahit etmek istemez. 

     Eskiden evlerde doğurmak daha makbul görülürmüş kadim insanlar tarafından. Sadece gerekli kişilerin bulunduğu loş odalarda yaptırılırmış doğumlar. Dualar edile edile doğurtulurmuş kadın. Bebek dua seslerine doğarmış. Babam anlatır, köyde bir ailenin yeni bir bebek sahibi olduğunu, kadının Doğum yaptığını kırkı çıktıktan sonra öğrenirlermiş. Hamile olduğunu bilmezlermiş bile! 

     Şimdi her şey ayyukta. Son senelerde hamileliğin mahremiyetinin kalktığını geçtim, Doğum anları bile sergilenmeye başladı.


     Önceleri hoşuma giderdi. Yani bebeğin o dünyadan bu dünyaya geldiği andaki görüntü. Kirli(!), buruşuk ve taze.

     Sonraları farkettim ki, bencilce bir istek bunları görme isteği. Evet benim hoşuma gidiyor ve sırf bu yüzden savunmasız bir canlının mahremine giriyorum. Zamanla rahatsız olmaya başladım. Yani rahatsız olduğum şey görüntü değil, mahreme girmek. Yani saygısızlık etmek. Kakara kikiri bir ortam yaratılıyor izlemlerime göre. Sohbetler muhabbetler yapılıyor spotlar altında tüm doğum boyunca. Sonra Doğum bitiyor ve bir duygusal an! Bu an da canlı yayınla servis ediliyor çoğu zaman. TV programında görsek reytinge oynuyor deriz halbuki!


Şahsen ben birinin yanında kolay kolay ağlayamam bile. Benim ağlayışım bile mahrem 😂


     Sezeryan anında tüm ameliyat görüntüsü meydanda, kesilmiş karından bir bebeğin çekilip çıkarılışı. Çok mahrem bir görüntü bence. Vajinal Doğum görüntülerine değinmiyorum bile. İlla mahrem olması için yöntemin vajinal ya da sezeryan olması gerekmiyor da zaten. Çünkü burda kastettiğim mahremiyet organ mahremiyeti değil. İsteyen istediği yerini açsın göstersin, bana ne?! Ama savunmasız bir bebeğin dünyaya gelişi ve geliş durumunun servis edilmesi, o büyülü, uhrevi ve mahrem anın sergilenmesi; saygısızlık edilmesi çok bencilce.


     Birileri bundan para kazanıyor. Birilerinin de aklına girilip şirin gösteriliyor. Bu anın uhrevi bir an olduğu, kıymetli, özel, mahrem, büyülü bir an olduğu unutturuluyor. O an tek yapılması gereken şeyin Allah'a yakarmak olduğunu unutuyoruz. İşimizin Allah'a kaldığını unutuyoruz. Ölürsek şehit olacağımızı unutuyoruz. Çektir hatıra kalsın, ileride bakarsın, çocuğuna hatıra olur vs vs vs.  Halbuki bu esnada aslında ne yaptığımızı kalben düşünmüyoruz. Neyden vazgeçtiğimizi, bebeğimizin ne hissedeceğini, ona ne yaptığımızı düşünmüyoruz. Doğumun tüm ambiyansını bozup o anı Doğum anı olmaktan çıkardığımızı unutuyoruz. Yakarmaktan , dua etmekten, Allah'ın yardımından ve şehitlik mertebesine erişilecek bir andan vazgeçiyoruz. An, sıradan bir ameliyat anı oluyor artık.


Çek bi fotoğraf şöyle gelişine gelişine, peyniiiir de, hooop ağla! THE END

3 Eylül 2017 Pazar

İyileşmek ve iyileştirmek

Bizden öncekilerin bizle ilişkileri nasıl olduysa, bizim de bizden sonrakilerle ilişkimiz aynı olacak. Bize karşı tutumlar nasılsa, bizim de tutumlarınız aynı olacak. 

Eğer bir şeylerin yanlış gittiğini farketmezsek. 


Farkındalığımız gelişir ve bu gidişata bir son verirsek, bu zinciri kırmış ve bu farkında olunmayan karanlığa son vermiş oluruz.


Peki bizden öncekilerin bizde bıraktıkları olumsuz etkileri ne yapacağız? 

Kimin ailesinde travmatik bir vak'a yok? 
Kimin ailesinde bilinçsiz ebeveyn tutumu yok? 
Kim pedagojik formasyonun kanatları altında büyüdü?


Affedici olmayı öğrenmekten başka çaremiz Yok.
Bizden öncekilerin bilinçsiz tutumlarını, farkında olmadan yaptıklarını affetmeyi öğreneceğiz.
Hoşgörmeyi, anlayışlı olmayı öğreneceğiz.
Nihayetinde hiçbir anne, baba, abla, abi ya da ebeveynliği üstlenmiş yetişkin, çoçuğunun kötülüğünü istemez. 
Siz deyin cehaletten, ben diyeyim düşüncesizlikten; bir takım sebeplerle yanlış davranmış olabilirler. Ama bunu bile isteye ya da kötü olalım diye yapmamışlardır.


Affedici olmamak bize bir şey kazandırmaz. Bakış açımızı bu şekilde değiştirmemek bizi sadece zehirler. İçine girdiğimiz çamur, sürekli Zihnimizde dönen olumsuz anılarla bataklığa dönüşür ve bu girdaptan çıkışımız gün be gün zorlaşır.


Bizim farkındalığımız ve süregelen yanlış düzene son verişimizin verimli olması da affedici olmaya bağlıdır.
Biz tedavi olup onarılacağız ki bizden sonrakilere sağlıklı bir davranış gösterebilelim.
Biz iyileşeceğiz ki, bizden sonrakileri iyi edelim.
Biz affedici olacağız ki, affetmeyi öğretebilelim.


Tecrübelerimden çıkarımımdır ki;

İnsanın hayatını cennete çevirmesi, affetmeyi öğrenmesiyle başlar.

Kin, içine girdiğin zindanın anahtarını kaybetmek gibidir.