24 Haziran 2016 Cuma

Bireysel Farklılıklar ve bizim diretimimiz...?

     Dün eşim evden çıkarken "bu çocuk hala elini ayağını bilmiyor, öğretmiyor musun?" Dedi. Çekti gitti. Bıraktı beni bu soruyla başbaşa? 15 aylık çocuk, yürümeye bile cesareti yok. Kitaplarda resimlere bakıyoruz ve benim bir resim halkında otuz saniyelik yorumuma dahi sabrı yok. Tekerleme söyleyip oyun oynatırken ellerini kollarını bazen kasıyor ve yönlendirmeme izin vermiyor. Çorabını ben giydiriyorum oysa çıkarıp atıyor ve hatta bu durum kısır döngüye giriyor. Eli neresinde ayağı neresinde kafasıyla kıçı arasında ne mesafe var bilmiyor. Geri mi kaldı? Eksik mi yapıyorum anneliği? Öğrenemiyor mu öğretemiyormuyum?

     Ben bireysel farklılıklara inanıyorum. Görerek, yaparak, yaşayarak ve zamanla olacak her şey. Ben böyle inanıyorum. Ben tüm gün elinden tutup yürütsem daha hızlı yürüyecek belkide. Elleriyle ilgili ayaklarıyla ilgili bol bol şarkı söylesem ve dikte etsem tanıyacak. Elbette ben de boş durmuyorum. Ama abartmıyorum da. Sıkmıyorum. İlgisini çekmiyorsa inat etmiyorum. Gösteriyorum, konuşmalarımda belirtiyorum, bir iki şarkı söylüyorum, ihtiyacı olduğunda elinden tutup yürümesine yardım ediyorum. Normal zeka standardında her birey Zamanla her şeyi öğreniyor zaten. İçimizde organlarının yerini bilmeyen var mı? Fiziksel engeli olmayan herkes kalkıp yürüyor elinden tutan olmasa da. Fiziksel engeli olmayıp yürümeyi halen becerememiş olanımız var mı? Ama zaman... Her şeyin bir zamanı var. Bizim istediğimiz ve tayin ettiğimiz Zaman değil; hazır olduğu Zaman. Allah nasip ettiği Zaman. Eninde sonunda kalkacak ve eninde sonunda konuşacak. Aceleye gerek yok. Rahat olalım...

ZEKA(!) KARTLARI

     Bugün Facebook'ta bir gruba, anne şöyle bir soru sormuş. "Zeka kartları ile Nasıl oyun kuruyorsunuz ben pek verim alamadım." Evet alamazsın. Adı da neye dayanarak zeka(?) kartı oluyor anlamış Değilim. Resimli kart işte. (Yanılıyorsam biri beni aydınlatsın) ya hu evde dört duvara hapsedip çocuklarımızı, bir grup resimli kartla zekasının hangi işlevini geliştirmeyi amaçlıyoruz? Dokusunu bilmeden portakalı, kokusunu duymadan mandalinayı tanıtabilir miyiz? Sesini duymadığımız kuş ne kadar etkileyici olabilir? Elmayı dalından koparırken çıkan o çıt sesi ve ısınırken tüten koku olmasa elmanın ne manası var? Ağacın gövdesine dokunamadıktan sonra adını bilsek ne bilmesek ne? Paçayı sıvayıp giremediğimiz dere, dere midir? İnek gübresinin kokusunu sevdiremediysek çocuğumuza, toprağın ne anlamı var? Taze ekmek kokusunu tanımayan çocuk için toprak fırının ne değeri var? Dalından koparacağı salatalığın lezzetini damağında hatırlamaycaksa varsın salatalığı tanımasın. Bu liste uzaaaar gider. Diyeceğim o ki, resimli kartlardan sadece görsel hafızasına yeni bir şeyler katmış olur, o bile kısmen! Durağan ve tek tip görseller. Bütün kediler aynı mı bütün koyunlar yayılmış yatıyor mu? Bu da ayrı bir eleştiri konusu. Ama zekasının başka hiçbir yönüne hitap etmeyen resimler, hiçbir değer kazandırmayan ve dolaylısıyla ruhunu doyurmaya yetmeyen kartcıklar. Haklısınız, şehir hayatında artık kediler bile kendine yer bulamazken bunca değeri Nasıl yaşanır kılıp çocuğumuzu şahit edeceğiz diyorsunuz. Elden geldiğince, olabildiğince... Ama bari şu kartlara zeka kartı diyerek pazarlama yapmayalım. İlla bakir köye de ihtiyacımız yok ayrıca bunlar için, mahalle parkında  da işimizi görürüz, yeterki fırsat değerlendirelim.

     Çocuklarımızın mana alemine ulaşmasını sağlayacak yönde zeka gelişimini destekleyelim. Bir yaprağa baktığı Zaman o yaprağın ruhunu hissetsin. Çiçekten derin manalar çıkarabilsin. Doğadan aldığı her nefes ona ilham kaynağı olabilsin. Ezberlemesin.