3 Temmuz 2014 Perşembe

Funda


     Neredeyse 8 aydır bu apartmandaydım. Yalnızdım. Ne kapısını çalabildiğim ne de kapımı çalan bir komşum vardı..

     Bir gün asansörde bir kadınla karşılaştım. Hamile tulumu giymiş karnı burnunda bir kadın. Güzel bir kadın. İri siyah gözleri, simsiyah ve güzel saçları, beyaz teni, muazzam yüz hatları vardı. Tabi bir de dik, gururlu, soğuk duruşu.  Hiç konuşmadan bekledik, aynı katta indik, sessizce dairelerimize döndük ve bir süre hiç karşılaşmadık.

     Bir gün, doğum yaptığını öğrendim. Nereden ve nasıl öğrendiğimi şimdi anımsayamıyorum. Karşımdaki dairede bir bebek dünyaya gelmişti. Tanımasamda komşuydu, kutsal bir hal yaşamıştı ve bu tebrik edilmeli, komşuluk görevi yapılmalıydı. Emziren kadın için en güzel şey sütlaç olabilirdi kanımca. Zaten ben de başka bir sütlü tatlı yapmayı bilmiyordum. Yaptım sütlaçları, çekine çekinede olsa kapısını çaldım. Kapıyı kucağında 20 günlük oğluyla açtı bana. Sütlaçları aldı tebriğimi kabul etti ve kapıdan döndüm. Sonra yine uzun zaman görmedim.

     Bir gün işten eve geldiğimde kapım çalındı. Birisi yan komşum olduğunu bildiğim yaşlı teyze, diğeri tanımadığım bir başka teyze kapımdaydılar. Ben ne olduğunu bile anlamadan evime girdiler. Meğer tanımadığım teyze karşı komşumun kayınvalidesiymiş, gelini evde yokmuş, o da kapıda kalmış, bana gelmiş falan... Birer kahve içtiler. Biraz sohbet ettik. Onun gelini de benim gibi Bursalı'ymış. Gelinimle tanış, komşu olun gibi sözlerle beni davet etti. Gelini geldiğinde kalktı gitti. O gün bir cesaret komşuma gittim. Bana çay ikram etti, konuştuk tanıştık. Benim babamla onun anneannesi aynı köydenlermiş, biraz daha zorlarsak akraba çıkarız diye korktuk galiba ki bunun üzerine fazla gitmedik. Sadece, 1 yıldır komşuymuşuz da  neden tanışmamışız diye hayıflandık. O günden sonra komşuluğumuz başladı.





     Funda. Komşumun adı Funda. Aslında Fransızca öğretmeni ama son iki yıldır oğlunun annesi. Çok iyi bir anne. Çok iyi bir eş. Çok iyi bir arkadaş. Benim işten döndüğümde her gün kapısını çaldığım insan. Ankara'daki iki-üç dostumdan biri. Ama ennn koyusundan. Sonradan kafama dank etti onu rahatsız ediyor olma ihtimalim. O kadar içtendi ki, her gün saatlerce salonunda oturup kafasını şişirirken hiç aklıma gelmiyordu bu ihtimal. Beni onun evine en çok çeken şeylerden biri de buram buram bebek kokusuydu. Ben mi? Ben asla bebek düşünmüyordum en az 1 yıl daha. Ama akşam evime geçerken burnum onun evinde kalmak istiyordu. En sonunda onun evinin kokusu benim de evimde olmalı dedim. Onun evinin kokusuna sahip olmak için her şeyden vazgeçilebilir dedim ve böylece hiç beklemeden bebek sahibi olmaya karar verdim. Bu süreçte uzun uzun konuştuk, bana kendini anlattı, bebek sevdirdi, öğretti. Bir de öğrendim ki lohusalığının gecelerinde bile yalnızmış, anaç ruh halimin de etkisiyle aklıma geldikçe yalnız kalışına ağladım, nasıl yalnız kaldı ben buradayken diye içten içe yandım.


    Yemek yapıyorum, bir bakıyorum ki soğanım bitmiş, "Fundacım soğanın var mı?" diyorum, soğanlarım oluyor. Bir bakıyorum elinde kaseyle Funda kapıda, pirinç var mı diye soruyor.  2 yıldır eksik malzeme için neredeyse hiç markete gitme gereği duymadım. Funda var ya, her şey hallolurdu :) .


     Hamileliğimi ilk ona müjdeledim. 2 yıldır her canım sıkıldığında sadece onun kapısını çaldım. En çok onunla güldüm 2 yıldır. Dertleştim. Dedikodu yaptım. Bir sonraki yıl için hayaller kurdum. Neredeyse her kahvemi onunla içtim. Ondan öğrendim ateşin üstüne fincanı koyup kahve pişirmeyi. Ama henüz cesaret edemedim. Sonradan öğrendim ki sütlaç sevmezmiş :) Yaptığım yemeği paylaştım, bir baktım ki bir tabak yemekle kapımı çalıyor. Hamileliğimde en çok ondan yardım gördüm. Doğuma giderken onunla motive oldum. Arkamdan o el salladı. Komşuluk her güne lazım, en acı zamanımda ilk önce Funda dedim, ona sığındım. Her sevincimde her kederimde bir kaç adım ötemde açık bir kapım vardı, sonuna kadar açık bir kapı, sonuna kadar açık kollar.


     Geç de olsa eşlerimiz tanıştılar, kaynaştılar. Eşim kolay kolay herkesle samimi muhabbet kuramaz ama onlara alıştı ve çok sevdi. 12 yıldır tanıdığım adamın ilk defa birileriyle çok eğlendiğini gördüm. Birlikte hobilere başladık. Puzzle yaptık, etamin işledik. Oğlunun doğum gününü kutladık.


    Aklıma şimdi gelmeyen, rutine bindiği için anlatmadığım, burada okuyucuyu sıkmamak için yazma gereği duymadığım anılarımız, yaşanmışlıklarımız o kadar çok ki. 2 yıldır bir-fiil dostum Funda. Şimdi Bursa'ya taşınıyor. O taşındıktan sonra ben de başka bir apartmana taşınacağım aslında ve benim planım daha önce yapılmış bir plandı. Ama yakında bir apartman olacağından benimki, çok koymuyordu uzaklaşmak.  Yine canımız istediği an birbirimizi görecektik. Onun bu ani ve hızlı kararı beni bu akşam öğrendiğimde afallattı. Kendimi yalnız kalma hissiyle karşıkarşıya getirdi. Savrulduğumuz hissi yaşadım.


    Hayat. Bizim yerimize planlar yapıp şartlar koyuyor önümüze ve savuruyor. Fundanın komşuluğundan, dostluğundan, buradaki ennn açık kapımdan mahrum kalmak fikri beni şimdiden çok üzüyor. Bazen bir dostu ailendeki birinden daha çok benimsersin. Dost, seçebildiğin ailendir. Ama bu aile kolay bulunmaz, herkesten seçilmez.Funda benim seçebildiğim ailem. Kolay bulunamayan kolay seçilemeyen bir aile. Şimdi uzaklaşıyoruz...


     Tek tesellim, benim ailemin Bursa'da olması nedeniyle her gittiğimde onu görebilecek olmam, onun kayınvalidesi burda olduğu için her geldiğinde görüşebilecek olmamız. Yeterki gönüllerimiz bir olsun.


    Sonunu nasıl bağlayacağımı bilemiyorum bu yazının zira saatlerce konuşabilirim bunun üstüne. Anlatabilirim bir bir onu. Ama sonu gelmez, yine bağlanmaz konu. En iyisi belki de, birden kesmektir. Tek çaresiz ayrılık ölüm nihayetinde.  Çok şükür onu bize göstermeyene. Gittiğin yerde çok mutlu ol dostum,  "iyiki buralara gelmişim" de komşum. Bahtın açık olsun, vardığın yerler bereket versin hanene. Seni çok seviyorum.



"Bir kızım olsun istiyorum, adı Yağmur olsun. Bir de oğlum olsun, adı Toprak olsun. İkisi de kavga etsin, ortalık çamur olsun." Aziz Nesin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder